Kuşların Kanat Sesleri -Söyleşi- Birgün
Kuşların Kanat Sesleri
Parktaydım, eve gittim ve yazmaya başladım
Yazarımız Güray Öz’le geçtiğimiz günlerde Bilim ve Sanat yayınları arasında yayınlanan son çalışması, daha doğrusu romanı üzerine konuşuyoruz.
Roman fikri nereden çıktı? Ne kadar süredir üzerinde çalışıyorsunuz?
Roman üzerinde aşağı yukarı iki yıldır çalışıyorum. Her üç Türk’ten dördü şairdir derler ya, yeri yurdu milliyeti bir yana, her insan şiir yazar ya da yazmak ister, Yazı yazmayı biraz bilenler de eninde sonunda roman yazmak ister ya da denerler. Benim bu klişeye ek olarak kendimce bir nedenim daha vardı. Ben geçmiş dönemlerin sözlü tarih belgeleriyle aydınlatılabileceğine pek inanmıyorum. Kuşkusuz insanlar, o dönemleri yaşayanlar anılarını yazacaklar, içtenlikle o dönemlerin ayınlatılması için çaba gösterecekler, Ama o insanların, ben de dahil, objektif olabileceklerine inanamıyorum. İnsan kendini yaptıklarını hep güzelleştiriyor. Bu da sözlü tarih denilen türün belge olma özelliğini zayıflatıyor. O nedenle ben geçmişi anlatacaksam o dönemin halet-i ruhiyesini, ortamını anlatmayı kuşkusuz bir kurgu içinde, daha doğru buldum. İnsanların tek tek ne yaptıkları pek de önemli olmayabilir. Kuşkusuz olmalı, olacaktır da zaten sözlü tarih. Ama o dönemin havasını tek tek anılardan çıkartmak zordur, anlayamayız. Roman bu durum için en uygun tarzdı. Bunun için tercih ettim. Bu zaten bir dönem romanı. Sözlü tarih değil, yazılı iç dökme...
Bundan sonra da roman yazmayı sürdürecek misiniz?
Bir roman daha yazmaya başladım. Ama bitirebilir miyim, nasıl yazarım ne yazarım, onu bilmiyorum. Bu romanı yazmaya da o bildiğiniz parkta karar verdim, akşam karanlığında dolaştım, kimseler yoktu. o günler üstüme hücum etti, eve gittim bir acele ve yazmaya başladım...
“Kuşların Kanat Sesleri” romanı ne tür bir roman, nasıl tanımlıyorsunuz?
Bir dönem romanı. Geçmişi, belki de geçmemiştir, o dönemi anlatıyor, yaşadığımız son yirmi yılı anlatıyor. İnsanlar acılar çektiler, yaşadılar mutlu oldular mutsuz oldular. hala da öyleler. O günlerin hikayesidir bu roman.
Sanki Sosyalist blokun dağılmasından sonra yaşanan travmalar üzerine biraz da roman…
Evet, tabi ama yalnızca o değil, o da var. Sosyalist dünyanın yıkılışı bu romanın konusu denebilir mi bilmiyorum, sonuçları belki. Ama yıkılışın, çözülüşün bir analizi değil. O konu çok derinlemesine eleştiri olarak ele alınmıyor bu romanda. Sadece yarattığı travma ve sonuçları ele alınıyor. Yanlış anlaşılmasın bu bir tarihi roman değil. Ama politik bir roman. İnsanların duyguları, yaşadıkları var içinde. Burada bir de denizle çöl çatışması var. O da dünyanın başına gelen en büyük felakettir. Aşk var mı tabii ki var. Aşksız roman olur mu? Çünkü hayat varsa aşk da vardır. başka türlü yani aşksız hiç bir şey yürümez.
Hesaplaşmalar, çölle denizin savaşı gibi konular ya da çelişkiler var romanda. Çözümlenebilir bir sorun mu çölle denizi savaşı?
Çölle denizin savaşı eşit bir savaş değil. Deniz insanın hayat bulduğu büyük coğrafyadır, orada deniz tıpkı hayat gibidir, kimi zaman hoyrat, kimi zaman sakin ve ama dehşetli büyük. Orada öylece duruyor, sabırla kimi zaman öfkelenerek bekliyor. Çöl ise ortalığı yakıp yıkarak insanlığı ölüme doğru sürüyor Romanda bu konu başka bir açıdan ele alındı. Bahsettiğiniz konu ise ancak ve bir ihtimal düzenin ve yetmez insanlığın anlayışının değişmesi ile mümkün. Ayrıca bu sorun bekleyebilir bir sorun da değil. Karşı karşıya olduğumuz öyle problemler var ki biz o problemleri atlayıp “Onlar dursun da şimdi öteki ana sorunu çözelim, sonra döner onlara bakarız” diyemiyoruz. Mesela şimdi bu karşı karşıya kaldığımız çöl deniz problemi beklemez. Onun için insanlar ellerinden ne gelirse yapmak zorundalar. Yapmazlarsa, başka hiç bir şey yapamayacaklar.
“Geçmişle hesaplaşmayan geleceği kuramaz” sözü üzerinden de ilerliyor roman. Geçmişin önemi sizin için nedir?
Yani geçmişte olup biteni değerlendirmezsek, onun hakkında konuşmazsak kendi aramızda ne olup bittiğini anlamaya çalışmazsak, gelecekle ilgili sorunları çözemeyiz. Bu aslında çok klişe bir laf. Her yerde duyarız bu sözü. Belki biraz açmak lazım. Geçmişle hesaplaşmaktan benim kastım, insanların “Aa biz şunu yapmıştık yanlış yapmışız, bunu yaptık doğru yapmışız” demeleri değil. Biz genel olarak geçmişten bugüne gelen şeyleri daha önceki dönemlerden gelen bilgi birikimleri ile birlikte değerlendirmek zorundayız. Bunu yapabilirsek, ondan sonrası için ayrıntıya takılmadan, konulara teknik bakmadan bir takım sonuçlar çıkarabiliriz. Bütün korkum, ki benim yazdıklarım öyle anlaşılırsa da üzülürüm, burada bir takım teknik hatalar yapıldı, o hataları yapmayalım ondan sonra işler düzgün gider gibi bir mantıkla yaklaşılması. Romanın amacı bu değil. Genel olarak geçmişe bakmamız lazım, daha önceki dönemlere geçmişin de geçmişine doğru bakmak daha önemlisi görmek gerek. Dünyanın nereye doğru, nasıl gittiğini anlamaya çalışmamız lazım. O arada bizim elimizde gerçekten çok büyük ipuçları var. O ipuçlarına sık sık dönmek işi yarayabilir. Şimdilerde büyük anlatılarla dalga geçme modası var, aptalcadır.“Marx bulunduğu çağı da anlayamamıştı, zaten ondan sonrasını da anlamadı” gibi Bu aptallığın yanıtlanması, gençlerin bu konformist alışkanlıklardan kurtarılması gereklidir. Geçmişe bakmak o açıdan çok önemlidir. Öyle bir muhasebe geçmişi, bugünü ve yarını birlikte değerlendiren bir yaklaşım gerekli bize. Ama teknik bir muhasebe değil. Ahmet Efendi şöyle yapmasaydı bu böyle olmazdı, o yüzden Ahmet Efendi’nin yaptığını tekrarlamayalım türünden bir hesaplaşma değil.
Romanı okurken arada bir umutsuzluğa kapılır gibi oluyor insan. Sizce hala umut var mı?
Umut tabii var, umutsuz insan umutsuz roman mı olur. Olur belki de bende olmaz. Umutsuz hayat olmaz çünkü. Romanda umudu, hissedecek, sezecek, görecek okurlar zaten. Roman zaten bütün bir şeyin içinden geçerek umuda doğru yürüyor götürüyor insanı. Oraya yönlendirmeye çalışıyor.
Bölümlerin başlarında alıntılar var. Neden önemliler?
Evet, Proust’tan alıntılar var. Birincisi ben Proust’u çok severim. İkincisi o alıntılar tümüyle o bölümle alakalı alıntılardır. Okuru bir tür bölümün içerisine yönlendirmek, girebilmesini, düşünmesini sağlamak için kondu. Ama dediğim gibi asıl neden ben Proust’u çok severim.
Editör notları da epeyce ilginçti romanda…
Yorumlar
Yorum Gönder