Kayıtlar

Şubat, 2019 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Metalaşan Vicdan

Filozoflar, bilinen tarihin her evresinde paranın ayartıcı, yoldan çıkarıcı özeliği üzerinde durdular, yazıp çizdiler. Belki en eskilerden birisi, ünlü ozan Lucretius ’un Türkçeye Tomris Uyar - Turgut Uyar tarafından Evrenin Yapısı adıyla çevrilen De Rerum Natura ’sındadır. Şöyle yazar Lucretius: “...Mal tutkusunu altının bulunuşu izledi. / Altın çarçabuk alttetti güzeli, güçlüyü.” (Evrenin Yapısı. Norgunk Yayınları. sf. 206)  Sofokles, Antigone ’da daha açık yazar: “Çünkü insanoğlunun hiçbir icadı / para kadar fesat verici değildir, / ülkeleri harap ve yerle bir eden odur: / Dessaslığı (hilebazlığı) öğreterek mertliği bozar ve böylece / asi ruhları fenalığın menfur yoluna saptırır.” (MEB Yayınları, Yunan Klasikleri-5. sf.24) Konunun bilimsel açıklaması Marx ’tadır. *** Marx Kapital’in birinci cildinde mübadele sürecini açıklarken “fiyat metada nesneleşmiş emeğin para ile ifade edilen adıdır” der. (Kapital Cilt 1. sf.108) Ama değer büyüklüğü ile fiyat arasında büyü...

Aklın Yolu Bir mi?

Akılsız madde var mı? Bilmiyorum, ama bilim bir gün sağlam kanıtlarla bize anlatacaktır diye umuyorum; bana öyle geliyor ki taşların da, aklını bilemiyorum ama hafızası var. Bugünden bildiğimiz gerçek ise, maddesiz aklın olmadığı, olmayacağı olamayacağıdır. Diyor ki Nikolov Buharin , “Düşünce beyin olmaksızın var olamaz; arzu eden bir organizma olmadan arzular imkansızdır.” (Aklın İsyanı; Alan Woods-Ted Grant . Yordam yayınları, sf.321)  *** Arzular konusunda da kafam karışık, kimilerinde maddenin epeyce hacim tuttuğunu, “arzuların şelale” olduğunu ama aklın pek de o kadar güven vermediğini görebiliyoruz. Tamam, beyin olmadan düşünce olmaz ama politika söz konusu olduğunda aklın tatile çıkabileceğini,  görkemli hacmin ise kendini pekala bütün “müsamerelerde” , “münazaralarda” her türden “yetenek siz misiniz?” programlarında gösterebileceğini de kabul edelim artık. *** Düşünce ile varlık arasındaki ilişki yüzyıllardır felsefenin temel konusudur. Sonra bilim geliş...

Schmitt Üzerine

İyiye mi gidiyor Dünya, yoksa sonuncu sonbaharına, kara bulutların gökyüzünü kapladığı, gecekonduları yıkacak, gökdelenleri yerle bir edecek fırtınalı zamanlara bir parmak mı kaldı. Tartışma budur, rivayet muhteliftir. Felaketlerin, korunaklı yerlerde bulunduklarına inananlar için seyirlik bir değeri olduğu söylenebilir. Ama bu kez tornado fenadır, muhkem evlerinde oturduklarını düşünenlerin de rahatı kaçacak gibi. Bu tasvirin pek hoşunuza gitmediğinin farkındayım, o zaman daha ayrıntılı, insanların gittikçe küçüldüğü doğanın büyüdüğü, kükrediği bir tabloya ne dersiniz. Ama ne anlatsanız onların gözü artık-değere el koymaktan, bin türlü yöntemle kârlarını katlamaktan başka bir şey görmez. Bunalım ayaklarını yerden kesse bile bir çözüm arar, bulurlar. Bu kez buldukları çare vidaları sıkıştırmak, sistemleştirmektir. Peki ama nasıl? Sahte bir neden, uydurma bir vesile aranmayacak mı?  Yolda onlar zaten... Ülkenizdeki rejimden, işkenceden, bir akşam ansızın mahallenizin çatıları...

Ne Anlatır De Cive?

De Cive’nin arka kapağındaki Elias Canetti alıntısını aktarmadan önce bir girizgah yapalım. Tarihçiler, bütün devirlerin kırbacı korku - insan ilişkisininin önemli bir öge olduğunu sürekli anımsatırlar. Hitabeti, retoriği, kalemi güçlü kimi filozoflar da bu gücün kaynağının kabasıyla, incesiyle hükmetme mekanizmasında yani “devlette” olduğunu öne sürmüşlerdir. Kimilerinin ise kaynağı, biçimi nasıl ve neresi olursa olsun güce boyun eğdiklerini , tilmizlerine de boyun eğmeyi öğütlediklerini daha baştan söyleyeyim de olası sürç-i lisan kapısını kapatmış olayım.  O zamanların verili koşulları içinde, güç odaklarına boyun eğenleri kınayanlara “başka ne yapacaklardı?” demek tarihe bakmanın ön koşulu sayılıyor; neyse ki aynı zaman diliminde ya da daha önce başka türlü düşünebilenler, yazıp çizebilenler var da, böylece kimi filozofların büyük olsalar da evrensel olamadıklarını öğreniyoruz.  Sorun, o “büyük” filozofların temel düşüncelerinin tarihte kalmayıp hâlâ geçerli say...

Algoritmanın İhaneti

Son zamanların ne kadar uzak durmaya, görmezden gelmeye çalışsanız da gelecekte, hem öyle uzak değil hemen burnumuzun dibindeki gelecekte robotların dünyasına geçileceğini, işçilerin işsiz kalacağını, artık yorulmayan, grev yapmayan robotlar sayesinde, daha neler neler... Eh işte artık göğsünü kabartarak konuşuyor  “tarihin sonunun geldiğini” ilan eden yavşak liberal. Kolay yanıtlar peşindedir liberal aydın. Her şeyi robotlar yapacak, isçiler işsiz, yani parasız kalacaksa, robotlarla, yeni kölelerimizle ürettiğimizi kime satacağız? Demek ki efendim, insanların alışveriş yapmasının yollarını arayıp bulacağız. Hepsini asker yapsak, savaşa sürsek, işte bir gelir ve tüketim kaynağı, öyle değil mi efendim? “öyle değil” diyorlar yine kimi şom ağızlılar; savaşlarda da robotlar kullanılacakmış, yani hem savaşa devam, hem açlığa yoksulluğa... Konunun uzmanı değiliz, diyalektiğin her olgunun kendi zıddıyla birlikte var olabildiği bilgisi bizi umutlandırıyor. Thomas Kuhn gibi “Bilim...