Kayıtlar

Ocak, 2019 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Neredeyiz Biz?

“Neredeyiz?” Sokağın karanlık köşesinde, elindeki bıçakla var olabileceğini düşünen katil adayı, az ilerdeki durakta feri gitmiş ışığın altında otobüs bekleyen kadını gözlüyor. Düşlüyor da denebilir. Yüzündeki kötücül sırıtışla sonradan yaratılmış Frankenstein sanki. Nasıl ve neden yaratıldığını sormayın, eli bıçaklı katil adayını hoş görmenizi istemiyorum bu gün. Unutmuş değilim onu yaratanları, koşulları ve vesaireyi. *** “Neredeyiz?” Öfkeli bir yüzle marketten çıkan hanımefendiye bakıyoruz uzaktan. Öfkeli; çünkü, iki ekmek, yüz gram peynir, yüz gram zeytin, torunu defter istemişti, çizgili bir defterin yanında bir de eskiden bedava olan poşeti sattılar 25 kuruşa. Kızıyor, haklı mı, haklı, hiç kuşkusuz haklı. O da biliyor plastiğin doğada erimediğini, ölümcül olduğunu, Ama “kim üretiyor bu plastiği” sorusuna yanıt bulamadı daha. *** “Neredeyiz?” Hemen marketin iki adım ötesindeyiz. Tanıdık biri duruyor, marketin parlayan ışıklarının önünde, gölgesi karların üstüne düş...

Kibirli Kralın Hisseli Hikayesi

Emperyalistlerin tarihin derinliklerinde o güzelim tanrılar, tanrıçalar arasına da sızdıklarını, her türden kötülükle, tanrıça Hades ’le ortak olduklarını bilir miydiniz?Ben bilmezdim, kuşkulanırdım, evet ama gerçeği arkadaşım, dostum Yaşar Atan ’dan öğrendim. Şimdi bütün maceralarını, stratejilerini, taktiklerini biliyorum artık. Bilmeli, yoksa günün birinde hani iyice rotadan çıktıkları, kendi kendilerini yemeye başladıkları bir zamanda biz nasıl...  Ne diyorsunuz geldi mi o zaman? Nereden başlayalım? Aslında iyi kalpli, biraz çapkın, biraz otorite düşkünü Zeus ’tan ateşi çalıp insanlara armağan eden, (böylece onları donmaktan kurtaran, doğanın dengesini bozmadan avladıkları hayvanların etlerini pişirmelerini sağlayan, hayvanların da yine doğanın dengesi içinde biraz  homosapiens avladıklarını bir yerde okumuş, hiç et yemeyen, otobur yani vegeteryan hayvanların da yaşadığını öğrenince... -her neyse bu uzun cümleyi bir yerde kesmem gerekiyor artık, kestim) Prometheus ...

Zamanın ve Değişimin Hızı

Zamanın ve Değişimin Hızı Şu bir düzlem olmayan sonsuz gökyüzü ya da bir kubbe olmayan gökkubbemizde üç boyutlu uzay ve tek boyutlu, geri dönüşü olmayan zamanla birlikte şimdilik dört boyutunu “biliyoruz” evrenin. Madde, hareket, uzay ve zamanın ayrılmazlığından öğreniyoruz ki, zaman maddenin değişen durumu aynı anlama gelmek üzere enerjinin hareketidir.  Akıp giden zaman içinde geçmişe dönüp baktığımızda yıkıntıyı, eskiyeni, değişeni, öleni; yıldızları değil, yalnızca ışık hızıyla bize ulaşan parıltılarını görür, göremediklerimizi edindiğimiz bilgiyle hayal etmeye çalışırız. İnsan için geçmişe gitmek yalnızca budur.  Geçmişten günümüze zamanın yıpratıcı hızına dayanabilen, sağlam kalabilen eserler geçmişin armağanıdır. Hepsini korumayı doğal olarak başaramadık. Bundan sonra daha fazlasını geleceğe bırakabiliriz belki; belki bundan sonra yalnızca değerli olan kalacak, zamanın ve değişimin hızına ayak uyduramayan uzayda, uzamda yok olup gidecektir. Bilimde biri...

Medyanın Halleri

“Anaakım” medya var mı yok mu, deve mi kuş mu tartışmasını hızlıca kapattık. Çünkü hepimizin bir köşesinden bulaştığı bu “anaakım” bir tür günah gibidir. Dün vardı yarın da olacaktır; o nedenle o günlerin kefaretini ödemek, hatırda tutmak, kayda geçirmek ya da “devamından Allah korusun”   demek iyidir. Ama “ah ne günlerdi o günler” diye iç geçirmek bize hiç yakışmamaktadır.  *** Herkesin bilip de söylemediği gerçek şudur ki, “anaakım” diye bir medya türü yoktur. Gerçek adı “egemen medya” dır. Bu egemen medyanın özelliklerini sayarken “çok satan” diyebilirsiniz, “reklam pastasını yutan” diyebilirsiniz, şimdi azaldı ama bir zamanlar rekabet nedeniyle kuponla her türden şey, televizyon bile, dağıtırdı, “promosyoncu medya” diyebilirsiniz. *** Sistemle uyum içinde, hükümetlerle, partilerle alışverişte, iktidarlarla paralel sermaye medyasıdır ; plancı değil pilavcıdır, militarizm ruhuna işlemiştir, darbeye kadar “demokrat” , sonra darbe sevicidir. Sendika düş...

Yeni Yıla Reddiye

Yeni yıla giriyoruz diye bir tevatür dolaşmaya başlayınca insanoğlunun merakı, hevesi, itirazı hepsi birden üstüme çullandı. Biliyorum zor zamanlardan geçiyoruz; zaman dediğimiz “şey” ise dur diyemediğimiz bir “şey” olmaya devam ediyor, biz de ne yapalım, onu salise, saniye, saat, ay, yıl, uzat gitsin bölmeyi, parçalamayı seviyoruz. Kısacası bu yıl denilen “şey” de akıp giden zaman içinde bizim icadımızdır. *** Ne diyeceğim, ne demeye çalışıyorum? Lise yıllarında keşfettiğim, keşfimden de çok mutlu olduğum tuhaflık, her şeyin geçip gideceği, bizim pek fazla bir şey yapmamıza gerek olmadığı, şiir yazarak, aşık, mümkünse sarhoş olarak zamanı geçirmemiz gerektiği idi. Yine bana benzeyen bir arkadaşım sık sık aşık olur,  ben de onu “gel parka gidelim, döndüğümüzde her şey başka olacak” diye avuturdum. Bir keresinde benim park teorim tuttu; arkadaşımın aşkının karşılıksız olmadığı anlaşıldı. *** Sonrası? Sonrası yok. Benim “parkta oturma” teorim ben büyüdükçe küçüldü, ...

Kültürde Sınıf Savaşları

Siyasal iktidarlar dünyanın her yerinde sanatla, kültürle kavga halindedir. Basit bir nedeni var: İktidarın sürekliliğini sağlamak statükoyu korumakla mümkündür. Peki nasıl koruyacaksınız? Sanatta, kültürde geçmişe dönecek, eski “parıltılı zamanların, fazla irdelemediğiniz başarıların” hikayesini statükonun hizmetine sunacaksınız. Bu da gelişmiş, zamanın ruhunun önüne geçmiş sanatla, kültürle kapışmayı kaçınılmaz kılacaktır. *** Boşuna çabadır; ne kadar parlak olursa olsun tarihi yinelemenin imkansız olduğunu hayat size öğretecektir. Marx ’ın dediği gibi “Akhilleus barut ve kurşunla bağdaşabilir mi? İlyada basınla ya da daha iyisi matbaa makinesiyle bağdaşabilir mi?” (Ekonomi Politiğin Eleştirisine Katkı. Sol yayınları, sf.280) Siz sadaktaki bütün okları tüketseniz, hedefi hep 12’den oklasanız da de o çağı geri getiremezsiniz. *** Bu tarihin hikayesi, Manifest’te şöyle anlatılır: Burjuvazi, “dini ve siyasi yanılsamaların ardına gizlenen sömürünün yerine açık, hayasız, d...