Kayıtlar

Aralık, 2018 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Celal Yalınız Bey’in Hikayesi

Bu yazı yılın son yazısı. Ya da artık 70’i sürüyor olmanın keyfini ya da hüznünü anlatmanın yazısı. Bu yazıyı yazarken ben, dışarıda gecenin karanlığı gözle görülür bir hızla sokağa iniyordu, gördüm onu. İşte bak geçiyor, gördün mü? Gördüm, yavaşladı sanki. Kar yağıyor, belki de bu yavaşlık ondandır, kar yüzündendir. Çünkü kar taneleri yavaşça iniyor yere. Çatılar doldu; evin önündeki çamların yeşilini örttü kar, öyle güzeller ki, nefesim kesiliyor. İşte bak zaman durdu. Yok sana öyle geliyor, zaman durmaz, akıp gider; bir an gelir, biz o akıp giden zamandan atlarız mavi siyah bir karanlığa, boşluğa, hiçliğe.   Ben sonsuzluk tutkunlarını, “zamandan ayrılsak, mavi siyah bir karanlığa düştüğümüzde, uzamda beklesek, sonra tekrar” diyenleri anlayamıyorum. Ama geçip gitmiş hayatları da merak ediyorum doğrusu. Benim gibi sıradan insanların hayatını değil, sıra dışı olanların, zamanla, uzamla, insanlarla sorunlu, onlar için kaygılanan, üzülen, onları bir kaşık suda boğacak kadar onla...

Yoldakiler ve Schmitt’in İstisnası

Güray Öz Yoldakiler ve Schmitt’in İstisnası İyiye mi gidiyor Dünya, yoksa sonuncu sonbaharına, kara bulutların gökyüzünü kapladığı, gecekonduları yıkacak, gökdelenleri yerle bir edecek fırtınalı zamanlara bir parmak mı kaldı. Tartışma budur, rivayet muhteliftir. Felaketlerin, korunaklı yerlerde bulunduklarına inananlar için seyirlik bir değeri olduğu söylenebilir. Ama bu kez tornado fenadır, muhkem evlerinde oturduklarını düşünenlerin de rahatı kaçacak gibi. Bu tasvirin pek hoşunuza gitmediğinin farkındayım, o zaman daha ayrıntılı, insanların gittikçe küçüldüğü doğanın büyüdüğü, kükrediği bir tabloya ne dersiniz. Ama ne anlatsanız onların gözü artık-değere el koymaktan, bin türlü yöntemle kârlarını katlamaktan başka bir şey görmez. Bunalım ayaklarını yerden kesse bile bir çözüm arar, bulurlar. Bu kez buldukları çare vidaları sıkıştırmak, sistemleştirmektir. Peki ama nasıl? Sahte bir neden, uydurma bir vesile aranmayacak mı?  Yolda onlar zaten... Ülkenizdeki rejimden, iş...

İhtiyar parkalının park anıları

“Kör us kara bilgi, ara ver / Gagaladığın bu gövdeye / Ki aralıyor şimdi geceyi / Sezginin sakınımlı, uysal / Parmakları bir daha” der Ahmet Telli Mecaz şiirinde; ama olmayacak, ara vermeyecek. İşi çok onun daha. Ama biz yine de “Sızınca karanlık bir an’a / Kibrit çakımı rüyanın sihri” ne döneriz, “Döneniyor ağır hakikat / Hüznün ve matematiğin / Baş döndüren kimyasında.”   Böyledir hikaye, şiir hayatın kendisidir. Şiir de rüya da, sömürü uygarlığına değil, gündüz gözüyle seçilmiş bir rüyayı görmek için hızla yürüyen, ellerindeki bayrakları gururla taşıyanların adımlarına, o yürüyüşün ritmine yansıyacaktır. Bizim hayatımız öyleydi, hoyrat cesur adımlarla şehre doğru yürürdük; şehir bizden ürkerdi, şehir yalnızca geceleri alırdı bizi koynuna, şehri yalnız geceleri affederdik, alkolün ve hikayenin izniyle biz de.  Hikayemiz yoksul insanların, denizin hırpaladığı keskin yüzlü balıkçıların hikayesine dönüşürdü. Sokaklarda arayıp şöyle bir sezdiğimiz gerçeği, kitapl...

İyidir demokrasi örneğin mesela

Geçtiğimiz hafta ölüm yıldönümünde andığımız Melih Cevdet Anday’ın Ölü Canlar ve TKP liderlerinden Zeki Baştımar imzası ile yayımlanan ama komünist şair Nazım Hikmet’in de katkısıyla çevrilen Savaş ve Barış üzerinedir sohbetimiz bu pazar. Ama o kadarla sınırlı değildir. İlk yazarımız, Dostoyevski’nin “hepimiz onun Palto’sundan çıktık” dediği Nikolay Vasilyeviç Gogol’dür. Komedi özellikleri taşıdığını düşündüğü romana başlarken Gogol, “Ölü Canlar’a başladım, bu konu eğlenceli bir romana çok elverişli” der. Roman ilerledikçe komedi drama dönüşür. İlk bölümleri okuyan Puşkin, “Tanrım bu Rusya ne kadar hüzünlü bir ülke” diyecektir. Romanın yayımlanması kolay olmaz. Çarın sansürü ancak Puşkin’in ricası ile aşılabilir. Ölü Canlar’ın ikinci cildini tamamlayan yazarımız ağır bir bunalıma girer, yazdıklarını ateşe atar. “Kendimi der, ölümle karşı karşıya bulunca içim yanarak romanımı ateşe attım.” “Ölü Canlar’dan nefret ediyorum. Ben kötü bir adamım” diye yazar arkadaşlarına. İyileşince...