Celal Yalınız Bey’in Hikayesi
Bu yazı yılın son yazısı. Ya da artık 70’i sürüyor olmanın keyfini ya da hüznünü anlatmanın yazısı. Bu yazıyı yazarken ben, dışarıda gecenin karanlığı gözle görülür bir hızla sokağa iniyordu, gördüm onu. İşte bak geçiyor, gördün mü? Gördüm, yavaşladı sanki. Kar yağıyor, belki de bu yavaşlık ondandır, kar yüzündendir. Çünkü kar taneleri yavaşça iniyor yere. Çatılar doldu; evin önündeki çamların yeşilini örttü kar, öyle güzeller ki, nefesim kesiliyor. İşte bak zaman durdu. Yok sana öyle geliyor, zaman durmaz, akıp gider; bir an gelir, biz o akıp giden zamandan atlarız mavi siyah bir karanlığa, boşluğa, hiçliğe. Ben sonsuzluk tutkunlarını, “zamandan ayrılsak, mavi siyah bir karanlığa düştüğümüzde, uzamda beklesek, sonra tekrar” diyenleri anlayamıyorum. Ama geçip gitmiş hayatları da merak ediyorum doğrusu. Benim gibi sıradan insanların hayatını değil, sıra dışı olanların, zamanla, uzamla, insanlarla sorunlu, onlar için kaygılanan, üzülen, onları bir kaşık suda boğacak kadar onla...